Ağlamayı her zaman çok sevdim. Bazen bu beni korkutuyor. Bunu söylerken üften püften her sebebe ağlamaktan, ya da gözyaşlarımı insanlara bir şeyleri yaptırmak için kullanmaktan bahsetmiyorum. Herhalde her annemin bana kızması sonucu ağladığımda beni odama gönderip sesini çıkarmadan ağla ben duymayayım demesindendir, hep kafamı bir yerlere gömüp sessiz sessiz ağlarım. Gözyaşlarını kullananlardan hiç olmadım.
Kimi insan tanıdım, yıllardır ağlamadıklarını iddia ettiler. Onlara inandım. İnsanlar arasında ağlamak gurursuzluk, onursuzluk gibi algılanılıyor. Bir erkek için asla ağlamam demişti bazı arkadaşlarım, bazısı not için ağlamazdı. Ben her ikisi için de ağladım. Bazen sebepsizce ağladım, bazen ağlamak için sebep yarattım ağlamak bana huzur verdi. Gözyaşları ruhumun uzantısı gibi hissederim. Gözyaşları insanın ruhu kadar gümüştür, gözyaşları insanın ruhundan akar, gözyaşları insanın kendi ruhuna dokunması gibidir, ağlarken ruhum bedene bürünmüş diye düşünürüm.
Sanki her insan göğsünde büyük bir yük taşıyor, somutça anlatılamayacak bir yük, alıp çıkarılamayacak bir yük, işte ağladığında insan ; bu yük terk eder bedeni. Ne kadar sürer bilmiyorum bu hafiflik anı, ama rahatlatıcıdır.
Ağlamamayı kural bilmiş, asla ağlamayan insanlar bu duyguları yaşayamıyor diye üzülüyorum bazen. Nasıl kitap okumayan insanların o heyecan verici tadı alamadığına üzülüyorsam, nasıl üşümeyi sevmeyen insanların rüzgardan zevk almayı becerememesine üzülüyorsam, ağlamayan insanlara da işte öyle üzülüyorum. Ağlamayan insan bana çok dertli geliyor, öyle ki bence bu dünyada en çok yük onların sırtında. Ağlamayan insanların öylesine çok yükü var ki, düşüncesi beni bile yoruyor. Onların gururları var, onların karakterleri var, onların kendilerine saygıları var ve bunları üzerilerine yapışmış bir parazit gibi taşıyorlar. Ağladığımda hiç de karaktersiz hissetmiyorum ben. Tam tersine en çok ağladığımda yaşıyormuş gibi hissediyorum. Sanki rüzgarı alıyorum yanıma, uçuyorum, sanki ruhum sonunda beden denilen zindandan kaçıp özgürleşiyor, hiçbir şey düşünmüyorum o sıralarda. Ne korumam gereken kendime saygıyı, ne karakterimi, ne onurumu, insanların yapıştırdığı etiketlerin hiçbirini düşünmüyorum. Gerçekten "ben" oluyorum, kalbim ruhumu kıskanıp yerinden çıkmak istiyor sanki. Gözyaşlarım ruhumun elleri gibi.
Ağlamak zayıflık mı? Ağlamak zayıflık değil, ağlamak her zaman kahramanlık olmuştur. Ağlamak hakkında zayıflık olan şey, onu kullanmaktır. Ağlamayı ruhumu serbest bırakmak dışında hiç kullanmadım.
Sevdiğim biri için ağladım, özlediğim biri için, kaybettiklerim için ağladım, bazen çok mutlu olduğum için. En çok, yaşamayı gerçekten hissettiğim anlarda istedim gözyaşlarımın süzülmesini, bazen en çaresiz anlarımda gözyaşlarım bana destek olacak bir arkadaş olsun diye ağladım.
Keşke herkes ağlayabilse bir kez olsun sadece kendini düşünüp, keşke insan bir kez olsun ruhu için bencilleşse, keşke herkes açsa ruhunun zindanlarını ve beden verse içindeki güce, her şey ne kadar yaşanılası ve hissedilesi olurdu. Keşke bir kez olsun, cesurca ağlayabilse tüm insanlık, keşke...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder