23 Nisan 2013 Salı

Pek de bilemedim gidişatı filan

Dudaklarım bembeyaz, gözlerimin altı anlatılamayacak kadar mor, ve yüzüm bir o kadar cansız. Ne yazıcam, neden yazıcam bilmiyorum. Yalnız içimde bir yazma isteği vuku buldu. Ne zaman etkileyici bir kitap okusam, yazarın diline bürünür, bir süre etkisinden çıkmam. Yine öyleyim. Bir garip yazıyor, bir garip düşünüyorum. Her şeyden yorgunum. Kitaptan ne tür bir ana fikir çıkarmalıyım henüz anlayamadım. Büyük ihtimal kitabın üzerimde bıraktığı tesirden dolayı bir kaç gün yaşam zevkimi kaybetmiş halde dolanacağım. Aslında tam tersine, yazarın yazdıklarından ders çıkarmalı, diye düşünüp yaşama daha çok kapaklanmalıydım. Bazı şeyler ters etki yaratabiliyor.
Geçen gün biraz aşık olduğumu fark ettim. Size yazacaktım ama, yazmadım işte. Neden bilmiyorum. Sanırım ilk defa hoşlanmanın ötesinde bir şeyler hissediyorum. Bu duyguları ilk defa hissediyomuşum gibi. Bu görmeyince unuttuğum, ya da sadece yalnız kaldığımda hatırladığım aşklarıma benzemiyor. İlk defa buraya gelip "aşık oldum" deme cesaretini uyandırıyor bende. Bu sefer her an onu düşünüyorum. Fazla özlediğim yok ama gözlerimi kapatınca aniden yüzü beliriyor. Güzel gülümsemesini hatırlıyorum, içimi huzur kaplıyor. Bahsederken gülümsemeden yapamıyorum. Saçları çok güzel, gülümsemesi de. Konuşmayı beceremiyo bazen. Bazen utanıyo aptalca, öyle tatlı oluyo ki. Bazen göz göze geliyoruz, küçük bi tebessüm oluyo, belki tebessüm bile değil, öyle seviyorum ki o anları, gözlerimiz hemen kaçıyo. Belki bana öyle geliyo. Ben onun baktığı yerde oluyorum belki, mecburen göz göze geliyoruz. Tebessüm etmiyo belki. Belki hiçbir şey hissetmiyo. Pek de umrumda değil. Neden değil onu da şu sırada pek kestiremiyorum.
İnandığım tek ve güçlü şey aşk. Tanrının varlığına inama sebebim. Ve inanıyorum ki, bir kimse senin hayatının aşkıysa, sen ona aşıkken o da sana aşık olur. Başka bir kaçış noktası yok. Eğer bu birbirini tamamlayan bir oluşsa ki öyle o benim ruh eşimse, benim de onun ruh eşi olmam gerekir. Kolayca şöyledir ki, karşılıksız aşk diye bir şey yoktur, karşılıksız sevgi karşılıksız ilgi olabilir ama aşk daima çift taraflı olmak zorundadır. Ve aşkla ilgili inandığım bir başka nokta da şudur: insan hayatında birçok kez aşık olur bunlara aşk demek ne kadar doğrudur tartışılır fakat sadece biri gerçek aşktır. Gerçek, tam anlamıyla gerçek. Bir insanın hayatının geri kalanını diğer insana adaması laga lugası. Acaba annemle babam gerçekten aşıklar mı? Ya da en azından aşıklar mı? Hayatlarının bu esnasında hayat ne kadar değerli.
Ana-Babamız bizi neden yetiştiriyo acaba? Bir hevesten mi? ki öyle olsa geçmiş olması gerekirdi. Yoksa bir zorunluluk mu? madem yetiştirmeyecekler neden yaptılar. Ya da süregelmişliğin verdiği borçluluk hissinden mi? onların aileleri onlara bakmıştı, onlar da bize bakmalılar. Ya da sadece sevdiklerinden mi? Kim bilir? Evlat sevgisi dünyadaki tüm sevgilerden önce gelir öyleyse. Bi kadın vardı, oğluyla evlenmişti, ondan hamile filan kalmıştı. Bilmiyorum işte.
Belkide yeterince aşık değilimdir bilmiyorum ama ilk defa buraya aşk hakkında bir şeyler yazmama vesile olduğuna göre, en azından biraz önemli. Aşk konusunda kendime pek inancım yok. Aşka inancım tam, ya da bir gün bana aşık olacak kişiye, kendime değil. Neden yazdım bunu bilmiyorum. Tek bildiğim, bazen içime doğan sonsuza kadar yanında olmam gerektiği hissi. Sanki birlikte çok mutlu olurmuşuz hissi. Beni olduğum gibi sevmez korkusu. Olduğum kişi olmak istediklerimden daha iyi biri açıkça. Kendisinin nasıl biri olduğunu pek de bilmememe karşın, beni beğenmeyeceğine neden bu kadar takıyorum bilmiyorum. Karşın kelimesi orada olmalı mıydı onu da bilmiyorum. Sadece herkesi unutacak kadar seviyorum.
Bazen tadını çok sevdiğim dudak kremimi sürüyor, parmağımda kalanı ziyan olmasın diye parmağımı emiyorum. Bazen saçma sapan şeylere çok gülüyorum. Bazen, bazen geç gülüyorum. Bazen bağırarak konuşuyorum, bazen yavaş. Bazen birden moralim bozuluyo çekip gidiyorum. Bazen kafamı çok takıyorum. Bazen çok kıskanıyorum. Hepsiyle başa çıkabilir mi ki?
O da çok aptal gülümsüyo bazen. Bazen gözlerini kaçırıyo, bazen dikiyo üzerime. Seviyorum. Öyle her hareketini seviyorum. Tüm salaklıklarını seviyorum. Öyle yani.
Bazen bazı grupları uzun süre dinlemeyince onlara ihanet etmişim gibi hissediyorum. Uzun zamandır konsere monsere gitmiyorum. Işılların okulunda Teoman konseri varmış, ona gidicem sanırım. İstersem gideriz heralde. Pek sevmem teoman meoman ama, konser olsun. Gerçi teomanı da sırf herkes seviyo diye sevmiyorum. Gerçi bazen çok mal olabiliyo. Ne gerek vardı müziği bırakıyorum triplerine girip sonra da utanmadan yüzsüz yüzsüz müziğe geri dönmeye. Müziği bıraktıysan, intihar edecektin arkadaş! İşin raconunu bilmiyosan, hiç kalkışma.
Yazının başlarında akan edebilikten buraya nasıl geldiğimize bakın. Rezalet. Zaten dudağımızı yalarken seksi de olamıyoz anasını satıyım. Zaten seksi olma çabasıyla dudak yaladığım da yok. Ben gelende dudak kremimin o muhteşem tadını almak için emiyorum bildiğin dudaklarımı.
Ben olsam bu yazıyı okuduktan sonra bana aşık olurdum bilemiyorum. Acaba hiç daha önce gerçekten çok sevdi mi? Acaba.
Neyden bahsedeceğimi unutunca her şey karışıyo işte. Yazının başında yazarın diliyle başlamıştım, şimdi kendi köpek dilime geri döndüm.
Annem eve geldi kulaklığımı takmak zorunda kaldım. Yazının başlarında aşktan bahsediyodum ama ezgiyle dedikoduya girişince unuttum biraz.
Demin de ağladım accuk, neden nerden bileyim, dedim ya ağlamak üzerine yazı bile yazmış kendimi aşmış durumdayım. Şikayetçi değilim bu durumdan.
Yazının başını hatırlasam sonunu gerçekten bağlayabilirdim ama, hatırlamıyorum ya. Sadece yürüyüşüne bile aşık olduğum bir insan var işte.  Böyle çok. Hani çok farklı, hiç başıma gelmemişti işte. Aşk buysa güzelmiş.

21 Nisan 2013 Pazar

İpek

Çok duygusallı bi yazı oldu.

Yazıya nasıl başlayacağımı her zamanki gibi bilmiyorum. Dün gece olabilecek en yalnız modda tivitırda dolanıyordum, ipeğin bir tivitine rastladım. Sigarası yokmuş allahsızın, çok bok geceymiş. Ne yapacağımı bilemedim bi an. Hemen döşedim sen sigara mı içiyosun ağzına sıçarım diye, beni pek iplemedi açıkçası, ben olsam ben de iplemezdim. Öyle sıkışmış, zor durumda hissettim ki anlatamam. İpek sigara içiyordu, ipek...

 Sigara içen insana lafım yok, tamam sağlıksız filan ama içerlerse içsinler banane. Hatta İpek de içsin ne yapayım? İstiyorsa içsin. Dün gece ipeğin sigara içtiğini öğrenmem, onun sağlıksız bir yaşam geçireceği korkusundan öte bir şeydi. Dün gece kendimden saçma sapan nefret ettim. O sigara içiyordu, benim içme diyecek kadar söz hakkım yoktu. Dedim ama, ben kimdim ki dedim? 
Nasıl anlatacağıma dair hiçbir fikrim yok, onun sigara içmesi değil; sigara içecek kadar çaresiz kalmasıydı beni yıkan. Acılarını dindirmek için bu yolu seçmesiydi. Benim canımın içi, kardeşim, her şeyim, benliğim acısını dindirebilmek için bir bu yolu bulabilmişti, ne diyebilirdim ki?
 Dün gece okudum o tiviti ağladım. Şuan da ağlıyom. Zaten ota boka ağlayan bir mizacım var ağlamak diye yazı bile yazdım bu kadar aşmış durumdayım biliyosunuz. Basbaya benim suçum işte. Hepsi benim suçum. Ne acı çekiyorsa, ne şanssızlık geliyorsa başına hepsi benim suçum. Sigara içmesi de benim suçum, acısını dindirmek için en son bu çözüme muhtaç kalması da benim suçum. 

Hayatım boyunca en en zor dönemlerimde hep yanımda oldu. Çok da sikim olaylardı yani, aşk acısı ayrılık acısı. Hep yanımda oldu. İnanır mısınız, taa didimlerden oturdu bana dans kursu araştırdı. Ben ne yaptım? onu yalnız bırakıp gittim. En yardıma muhtaç, en psikolojisi bozuk, en zor döneminde onu bırakıp gittim. O kadar bencildim ki bıraktım. Sonra böyle oldu işte. Bacaklarıma ağda yaparken bile konuştuğum kıza, canımın içine, her şeyime nasıl içersin diyemedim. Dedim de, kimin umrundaydı. Ben onu bırakmıştım basbaya, hayatında söz hakkım olabilir miydi? İçme de diyemiyorum, olmuyo diyemiyorum içsin, içsin de, canı acıyo diye içmesin, canı istiyo diye içsin. 
Şuan durdum ve hayatım o kadar umrumda değil ki. Mutlu olsun diye ölmeye hazırım, cidden elimden geleni yapıcam mutlu olsun diye. Gerekirse izmire, didime gidicem yanında olucam. Gerekirse o istanbula gelicek, yanımda olmasını sağlıycam. 

İpek, benim bebeğim, anlatamayacağım kadar çok sevdiğim tek arkadaşım. Hatta bazen sözüm tam anlamıyla "tek" arkadaşım. Siktiğimin hayatının kötü olmasına izin vermiycem işte, nasıl vermiycem bilmiyorum ama bi yolunu bulurum. Gerekirse beynini sikerim yine bulurum. O mutlu olacak! ben olmıycam o olacak! Ne olursa olsun, ne pahasına olursa olsun olacak. 

Sonsuza kadar ayrılmayacağım tek insan sanırım. Sonsuza kadar hayatı güzel olsun diye kıçımı yırtacağım, seveceğim tek insan. Tek gerçek arkadaşım. Her zaman öyle olacak. Bilmiyom işte o gerizekalı şeyi o kadar çok seviyorum ki, kendimin bile ona zarar vermesine izin vermiycem. Bir kez görüp sarılayım nah bırakırım bi daha ben onu. O olacak, ben olacağım, her şey güzel olacak. Kızımın adı da ipek olacak işte, başka ne olsun, öyle olacak.

Şuan başımı ağrısından kesmek istiyorum. Sanırım yine bebek bi yazı oldu ama, bebek kadar çaresiz hissediyorum. Kendimden nefret ediyorm. Ama bi daha uzaklaşmasına izin vermiycem salağın. Hep dizimin dibinde olcak, atkı örcem ona. Uzatmıyorum daha fazla. Mutlu pazarlar.

12 Nisan 2013 Cuma

Koyamamıştım Adını


Eskiden bulutların üzerine çıkıp uyumak, yeryüzünü izlemek, zıplamak, uzanmak, huzur bulmak isterdim. Şimdi ise bulutların üzerine sıçmak istiyorum. Öfkeli olduğum çok şey var, böyle çok şey. Hoşlandığım oğlanın bana bakmamasına sinirleniyorum mesela. Voleybol oynarken topun bana gelmemesine, ha bi de servis atamıyorum ben ona sinirleniyorum. Atmıycam da servis. Servisinizi sikeyim. Servisiniz götünüze girsin. Voleybolu da sikeyim. Bi de her şeyde iyi olmaya çalışan insanları sikeyim. Hırslı, kafayı yemiş insanları. Bi de şeyi sikeyim, en iyi arkadaş kurallarımı sikeyim. En iyi arkadaş kuralı mı olurmuş ya rab? Mal mıyım lan ben? ciddi malım zaten cevap vermenize gerek yok. Vallahi büyük dert. Bazı konularda çok takıntılıyım sinirim bozuluyo. İşte bazen çok kızım. 
Neden bazen çok kızım? İyi ki de bazen çok kızım be, olmaz öyle, kurallar vardır. Senin hayatın boyunca benim gibi dertli arkadaşın olmadıysa seni de sikeyim, git. Var işte uyucan. 
Hoşlandığım çocuk hakkında yazıcaktım ama götüyle bile bakmadığı için bugün, yazmıycam. Ama çok tatlı eheh yerim. 
Böyle düşünüp aptal aptal gülümsüyorum bazen. İşte öyle oluyo. 
Çok nefret ediyorum bi de bissürü kişiden. Bi de çok kıskanıyorum hala her şeyleri. Kıskandığımda meditasyon yapıyorum ben, çok garip oluyo rahatlıyorum çünkü.

Çocukluğumdan beri bir uzak doğu kültürüyle büyümüşüm de ondan oluyo bunlar. İlk öğrendiğim şeylerden biri olsa da meditasyon yapmak, hayatımda kullanacağımı hiç tahmin etmezdim. Şaşıyorum kendimi oturmuş meditasyon yaparken bulunca. Rahatlıyorum, sonunda kıskançlıktan doğan nefretlerim yok oluyo. Yine de ölsünler birlikte dandini bi mezarda koksunlar. Demedim böyle bi'şey tövbe.

Bi de çok çişimi tutup birden yapınca rahatlıyorum. Bugün tutuyodum çişimi, külotumda da bi ıslaklık var sandım ki regl olmuşum meğersem çişim uçtan uçtan kaçıyomuş da ben farketmiyomuşum. Sonra gittim işedim işte. Umumi tuvalet fobim var, ondan ötesi başkası tuvaleti fobim var. Yani mesela annanemler üst katta oturuyo bizim, onlardayken çişim gelse eve iner öyle işerim. Başkasının tuvaletinde, dışarısı tuvaletinde yapamıyorum. Evi bekliyorum beklerken de kaçıyo. 

Bazen de uykum kaçıyo. Sinirleniyorum kaçıyo. Bi de çok eğlenince kaçıyo.

Özlerken hiç kaçmıyo. Pişman olurken bi de hatırlarken hiç kaçmıyo. Hemen uyuyorum. Acı çekerken kaçmıyo.

Ama bazen kakam kaçıyo mesela. Tam psikolojik olarak hazırlıyorum kendimi kaka yapmaya kaçıyo. Nereye kaçıyo bu kaka? Kaçıyo işte. Kaka yapmaktan korkuyorum, çok saçma dimi? Korkuyorum ama acıyo.

Hoşlandığım çocuk çok şeker. Böyle tam Stark bir tipi var. Gidip ısırasım filan geliyo, zor tutuyorum. Çok güzel sırıtıyo, çok güzel yürüyo, çok güzel bakıyo. Böyle hep güzel yapıyo yaptığı şeyleri. Tatlı mıdır nedir? Ama baksaydı bugün giderken. Bakmasın göt kafalı. Saçları da çok güzel.

Ben bi çocukla çıktım, size anlatmadım. Evet işte, bi çocukla çıktım. Ne kadar sürdü bilmiyorum tam olarak ama, çok da uzun sürmedi bir ay filan heralde. Güzel gidiyodu, tatlı bir ilişkimiz vardı, çocuğu da seviyodum hala seviyorum iyi insan yani ama olmadı işte. Ben onun için aşırı kıskanç, o da kıskanç bir kız için akıl alamayacak kadar rahattı. Tutturamadık teli. Gidip kızlara bana ettiği iltifatları etmeseydi iyi olurdu. Bi de başka insanlara bana davrandığından daha rahat davranmasa. Kızların yanaklarını sıkmasa, ve de ellerini tutmasa, kolunu omuzlarına atmasa iyi olurdu. Bana yapmıyodu, onlara da yapmasındı. Öyle ki okulda yanıma bile gelemiyorken gördüğü her kıza bu kadar samimi davranması sinir bozucu. Büyük ihtimalle beni sevdiği filan da yoktu. Kendi kendine ben herkesi seviyorum diye zırvalıyo fakat, pardon düzelteyim. Büyük ihtimalle beni diğer kızlardan çok sevdiği filan da yoktu. Herkese ağ attı, ben takıldım benimle çıktı. Safım çünkü. Allah belamı versin benim. Hala sinirim bozuluyo. Aldatılmaktan ya da aldatılmış gibi hissetmekten nefret ediyorum. Keşke çıkmasaydım o çocukla, keşke hiç konuşmasaydım da bu kadar sinirim bozulmasaydı her gördüğümde. Her gördüğümde diyorum, çünkü ne zaman görsem yanında kız oluyor. Hala neden kıskanıyorsam o da bir muamma ama, ölsün bok kaka. Popo derileri yansın da oturamasın üstüne. Demedim böyle bi şey tövbe. Bu kadar samimi, benim tabirimle yavşak, ona göre herkesi sevmesinden kaynaklanan bir huy, bu kadar yılış yakın olmasa insanlarla, sevmiştim ben iyi çocuktu. Ya da en azından benimle de o kadar yılış yakın olsaydı. Sinirlendim bak yine. Ama iyi çocuktu ki iyiydi.

Allahım Stark kafalım benim tatlıtatlıtaltı.

Çok ergen bir yazı yazmaktayım. Reglmden bile bahsettim. Düzensiz mi düzenli mi? takip etmiyorum bilemiyorum.
En iyi arkadaşlık kuralına uymayan en iyi arkadaşlarım da bokumu yesinler zaten. Küstüm onlara kendi kendime. Kakalar boklar, çişler salaklar. 
Sıkılmayı da sevmiyorum zaten. 
Bugün okulumu değiştirmeyi düşündüm ben. Neden düşündüm? İstiyom. Boğuyo bu okul beni en çok da insanları boğuyo. Çok saçma. Böyle olmasını hayal etmemiştim. Çok sıkıldım. Genel olarak okul kavramı da sıkıcı olabilir ama, bu okul daha bi sıkıcı. Yılın başında elli saat arkamdan çocuk gibi hareketlerin var, mal mal davranışların var dediler, kendi aptallıklarını görünce kahroluyorum. Sevmiyorum okulumu. İnsanların bu kadar fazla yapmacık olmalarına dayanamıyorum. Eğlenirken bile kendileri değiller, her an diktikleri kostümleri oynuyolar, usanıyorum yoruluyorum. Kimisini görmek bile istemiyorum. Şunları yazarken gözümde canlanıyo kimisi, bu sırada bile sinirlerim bozuluyo. Çekilmez bazısının varlığı.

Ölmek istediğim anlar oluyo. Bugün çok ölmek istiyorum. Güzel başladım gibiydi ama, çok ölmek istiyorum işte. Bir kez yetmezmiş gibi geliyo. Tekrar ölmek istiyorum, tekrar, tekrar.

Ölmesini istediğim anlar oluyo.
Ama en çok ölmek istediğim.
Ölmek istediğimiz.
İsimsizleşmek. 
Yoklaşmak.
Bazen yozlaşmak.
En çok ölmek istediğim anlar. 


Neden böyle bir yazı yadım ve yazmaya devam ediyorum. Bi de utanmadan yayınlıyomuşum bunu. Malım çünküsü. Haftalardır çok fazla edebi yazı yazdım bence. Çok fazla, bir yazı okudum ve hayatım değişti yazısı yazdım. Bunlara da ihtiyaç var.

En iyi arkadaşım ölsün. Bütün en iyi arkadaş kurallarına uymayan en iyi arkadaşlar ölsün. Demedim böyle bişi tövbe.



6 Nisan 2013 Cumartesi

http://fizy.com/#s/16qck3

Kıskanmakta yeni bir devir açtım. Artık uyumak kadar olağan bir şey oldu benim için. Kıskanırken hiçbir şeye acımıyorum, arkadaşım olmasına, kardeşim olmasına. O benim arkadaşım deyip geçemiyorum, benden iyi olduğu konuları tüm benliğimle kıskanıyorum. Belki de hiçbir şeyde iyi olmamamdan kaynaklanıyordur. Çok güzel, çok zeki, çok kültürlü değilim. Çok güzel çiziyor, çok güzel yazıyor olma durumum da yok. Düşünebiliyorum. Bunu herkes yapabiliyor. İnsanlar beni bazen dinlemiyorlar, bu bazen sinirimi bozuyor. Bazen dinliyorlar, insanlar beni dinlediğinde üzerlerinde otorite kurmuş gibi hissediyorum, bu daha çok sinirimi bozuyor. Biri bana hep kendin hakkında konuşuyosun demişti, tanımadığım biriydi, doğrusu adını vermek istemeyen bir seyirciydi. İnsanlara geçip ben hep kendim hakkında mı konuşuyorum diye soramadım, sorarken kendim hakkında konuşuyor olurdum. Konuşurken hep buna dikkat ediyorum şimdi, zor oluyor aslında. Şuan kendimden mi bahsediyorum? öyleyse susmalıyım, insanlar rahatsız olacaklar. Bunu düşünerek bir şeyler aktarmak çok zor. Bazen ben kimim de bu kadar konuşuyorum diyorum, ne bildiğim var ki? İnsanların kültürleri altında eziyorum kendimi. Kültürlüyüm diyemiyorum, diyen her insana kanımın son damlasına kadar şaşıyorum. İnsan ne zaman yeterince kültürlü olur? Neye göre kime göre? Ya da insan ne zaman yeterince güzel olur mesela. Ben, hayatımın sonuna kadar hiç güzel olamayacağım. Başıma büyük bir olay gelse de dünyanın en güzel insanı filan olsam, Adriana Lima, Marilyn Monroe bir ben iki olsam, yine dünyanın en güzel insanı olamam. Yanında daima çirkin hissedeceğim insanlar vardır mesela. Mesela, sarışın bir kadının yanında ben asla güzel değilimdir. Bunu bilimsel açıdan kanıtlamak mümkün olsa bile, hatta dünyadaki tüm insanlar karşımdaki kadın dahil bana sen daha güzelsin dese bile ben o kadından asla güzel değilimdir. O sarışındır, ben esmer. Ne zaman bir sarışın görsem kendimi çirkin hissederim. En bayram cicilerimi giyip, en güzel saçlarımı yapıp en güzel makyaja bürünsem bile, bazı insanların yanında çirkin olacağımdır. Sarışın ya da kumral değilimdir, bu büyük bir komplekstir bende. Buna rağmen hayatımın sonuna değin saçımı sarıya boyatmayacağımdır, sarışın değilimdir ve artık elden bir şey gelmez. Bu devirde de kompleksiz insanları kıskanıyorum işte
Çok dinleyen insanları, çok okuyan insanları, çok yaşayan insanları kıskanıyor; bunlar yaşanırken kendimin neyle uğraştığını idrak edemiyorum.
Üç yıl test çözdüm. Üç yıl yaşamadan test çözdüm. Bunu size hep söylüyorum, ideallerim vardı. Mutlu olacaktım, güzel bir liseye gidecektim, çok güzel olcaktı işte. O çalışmayan aptallar da mutsuz olacaklardı, günlerini göreceklerdi, ben emek vermiştim onlar vermemişti, tanrı bunları görürdü.
Ama böyle olmadı. İyi bir liseye gittim, mutluyum, ama onlar da mutlu. Onların mutlu olması beni üzmüyor, tanrıyı adaletsiz davrandığı için suçlamıyorum, sadece biraz kendimi suçluyorum. İnsanlar her türlü mutlu oluyor. Mutlu olmak iyi bir okulla ilgili değil, güzel bir çanta veya ayakkabıyla, mutlu olmak erkek arkadaşla ya da ders notuyla ilgili değil, mutlu olmak başarıyla ilgili değil -öyle ki yakınından bile geçmiyor. Açıkça belli ki, mutlu olmak yaşamakla ilgili bir şey. İdealler yerine yaşamayı seçseydim... Şuan yine bencillik ediyor ve kıskanıyorum sanırım. Bundan sonra yaşamayı seçtim. Kocaman bir hata yapmışımdır belki. Keşke daha zeki olabilseydim. Keşke hepimiz..
Dünyada düşünecek çok şey olmasına rağmen düşünmemeyi seçen insanları da kıskanabilirim mesela. Kıskanmamayı mı seçmeliyim?
Bazen kızları kıskandım sevdiğim çocukları seviyorlar diye, sevdiğim çocuk onları seviyor diye ya da. Neden kıskanmıştım onları? Çünkü gerçekten seviyodu birisi bir kızı, artık beni değil onu, gerçekten. Kıskanmıştım, öncelerde beni severdi çünkü. Ne bileyim işte ya, kendime kızmıştım belki de beni sevmemesini sağladığım için. Bazılarını kıskandım bazı kızlardan ki, onları sevmemek için bahanem olsun diye. Bazılarını kıskandım zorla, kıskanmam gerekiyormuş gibi hissettiğim için. Bazılarını sevdiğim için kıskandım. İnsan sevdiği için neden kıskanırsa. Bazen sırf kendi karaktersizliğimden pisliğimden kıskandım, bazı kızları. Belki çileden çıkarmak için kıskanıyordum bazılarını. Çok kıskandım şimdiye değin. Neden kıskandım ki bazılarını? Benden iyi miydiler? bazıları öyleydi demek ki. Gerçekten kıskandıklarım.
Bazı kimseleri de, kimse bile olamayacak çok kimseleri, benim yapamadıklarımı yapmaya cesaret ettikleri için kıskandım. Değersiz insanlar, en azından benim için. Neyime güvenerek bir insana değersiz diyebiliyorsam o da ayrı konu. Rahat olmalarını kıskandım, kaşar yavşak oldukları için kıskandım. Bu kadar rahat, bu kadar fingirdek olmak da fazla be abi, dedim kıskandım, geçtim onları kıskandım.
Bazıları seksiydi bu yüzden kıskandım. Ben de denedim seksi olmayı ama olmadı.
Eski sevgilimden eski sevgilim, eski sevgilim olarak nitelendiremediğim, eski bir arkadaşım olan kişinin güzel bulduğu insanları kıskandım. Beni asla güzel bulmadı, güzelsin demedi çünkü. Küçük bir cesaret bulup neden ben de güzelim ki azcık dediğimde dünya meselesi gibi güzel değilsin diye ısrar ettiği için, onun güzel bulduğu kızları kıskandım hep. Güzel kızları kıskandım. Kendimi sadece yalnızken güzel hissedebiliyorum.
Kısa boyluları kıskandım. Kendilerine hep biz uzun boylulardan daha çok güveniyolar. Kısa ve kaşar olanlar. Gerçi uzun ve kaşar olanlar, tamam kaşar olmakta o zaman iş. Ben saçma bir şekilde kaşar olanları kıskandım.
Oha evet ben kaşar insanları kıskanıyorum! Tam bir saçmayım. Hadi kendimize açıklayalım. Kaşar insanları kıskanıyorum çünkü hiç kaşar olamadım! Denediysem bile, ki bunu denemek bile başlı başına bir saçmalık, olamadım! Kaşar olmak zor bir zanaat bence. Her gün okula kendimi güzelleştirip gidip, her erkek gördüğümde eteğimi açacak kadar çok enerjim yok. Kaşar insanların bu enerjiyi nereden bulduklarına dair bir fikrim de yok.
Herkesle hemen arkadaş olan insanları da kıskanıyorum mesela, kaşar insanlar bu konuda rahatlar. Ben insanlarla arkadaş olmak gibi bir ihtiyaç duymuyorum açıkçası, istiyolarsa gelsinler onlar benle olsunlar, hiç kur mur yapamam. Ve ayrıca, çok saçma bir şey zaten insan arkadaşını seçmeli.
Çok saçma şeyleri kıskanmışım ben sanırım. Ha bir de benim hayallerimi yaşayanları da kıskandım. Tüm kıskandıklarım gibi, bu da onların bir suçu değildi tabii.

Çok saçma bir eylem kıskanmak. Sarışınlar olmasa keşke. Ben hiç olamadım çünkü.