Dudaklarım bembeyaz, gözlerimin altı anlatılamayacak kadar mor, ve yüzüm bir o kadar cansız. Ne yazıcam, neden yazıcam bilmiyorum. Yalnız içimde bir yazma isteği vuku buldu. Ne zaman etkileyici bir kitap okusam, yazarın diline bürünür, bir süre etkisinden çıkmam. Yine öyleyim. Bir garip yazıyor, bir garip düşünüyorum. Her şeyden yorgunum. Kitaptan ne tür bir ana fikir çıkarmalıyım henüz anlayamadım. Büyük ihtimal kitabın üzerimde bıraktığı tesirden dolayı bir kaç gün yaşam zevkimi kaybetmiş halde dolanacağım. Aslında tam tersine, yazarın yazdıklarından ders çıkarmalı, diye düşünüp yaşama daha çok kapaklanmalıydım. Bazı şeyler ters etki yaratabiliyor.
Geçen gün biraz aşık olduğumu fark ettim. Size yazacaktım ama, yazmadım işte. Neden bilmiyorum. Sanırım ilk defa hoşlanmanın ötesinde bir şeyler hissediyorum. Bu duyguları ilk defa hissediyomuşum gibi. Bu görmeyince unuttuğum, ya da sadece yalnız kaldığımda hatırladığım aşklarıma benzemiyor. İlk defa buraya gelip "aşık oldum" deme cesaretini uyandırıyor bende. Bu sefer her an onu düşünüyorum. Fazla özlediğim yok ama gözlerimi kapatınca aniden yüzü beliriyor. Güzel gülümsemesini hatırlıyorum, içimi huzur kaplıyor. Bahsederken gülümsemeden yapamıyorum. Saçları çok güzel, gülümsemesi de. Konuşmayı beceremiyo bazen. Bazen utanıyo aptalca, öyle tatlı oluyo ki. Bazen göz göze geliyoruz, küçük bi tebessüm oluyo, belki tebessüm bile değil, öyle seviyorum ki o anları, gözlerimiz hemen kaçıyo. Belki bana öyle geliyo. Ben onun baktığı yerde oluyorum belki, mecburen göz göze geliyoruz. Tebessüm etmiyo belki. Belki hiçbir şey hissetmiyo. Pek de umrumda değil. Neden değil onu da şu sırada pek kestiremiyorum.
İnandığım tek ve güçlü şey aşk. Tanrının varlığına inama sebebim. Ve inanıyorum ki, bir kimse senin hayatının aşkıysa, sen ona aşıkken o da sana aşık olur. Başka bir kaçış noktası yok. Eğer bu birbirini tamamlayan bir oluşsa ki öyle o benim ruh eşimse, benim de onun ruh eşi olmam gerekir. Kolayca şöyledir ki, karşılıksız aşk diye bir şey yoktur, karşılıksız sevgi karşılıksız ilgi olabilir ama aşk daima çift taraflı olmak zorundadır. Ve aşkla ilgili inandığım bir başka nokta da şudur: insan hayatında birçok kez aşık olur bunlara aşk demek ne kadar doğrudur tartışılır fakat sadece biri gerçek aşktır. Gerçek, tam anlamıyla gerçek. Bir insanın hayatının geri kalanını diğer insana adaması laga lugası. Acaba annemle babam gerçekten aşıklar mı? Ya da en azından aşıklar mı? Hayatlarının bu esnasında hayat ne kadar değerli.
Ana-Babamız bizi neden yetiştiriyo acaba? Bir hevesten mi? ki öyle olsa geçmiş olması gerekirdi. Yoksa bir zorunluluk mu? madem yetiştirmeyecekler neden yaptılar. Ya da süregelmişliğin verdiği borçluluk hissinden mi? onların aileleri onlara bakmıştı, onlar da bize bakmalılar. Ya da sadece sevdiklerinden mi? Kim bilir? Evlat sevgisi dünyadaki tüm sevgilerden önce gelir öyleyse. Bi kadın vardı, oğluyla evlenmişti, ondan hamile filan kalmıştı. Bilmiyorum işte.
Belkide yeterince aşık değilimdir bilmiyorum ama ilk defa buraya aşk hakkında bir şeyler yazmama vesile olduğuna göre, en azından biraz önemli. Aşk konusunda kendime pek inancım yok. Aşka inancım tam, ya da bir gün bana aşık olacak kişiye, kendime değil. Neden yazdım bunu bilmiyorum. Tek bildiğim, bazen içime doğan sonsuza kadar yanında olmam gerektiği hissi. Sanki birlikte çok mutlu olurmuşuz hissi. Beni olduğum gibi sevmez korkusu. Olduğum kişi olmak istediklerimden daha iyi biri açıkça. Kendisinin nasıl biri olduğunu pek de bilmememe karşın, beni beğenmeyeceğine neden bu kadar takıyorum bilmiyorum. Karşın kelimesi orada olmalı mıydı onu da bilmiyorum. Sadece herkesi unutacak kadar seviyorum.
Bazen tadını çok sevdiğim dudak kremimi sürüyor, parmağımda kalanı ziyan olmasın diye parmağımı emiyorum. Bazen saçma sapan şeylere çok gülüyorum. Bazen, bazen geç gülüyorum. Bazen bağırarak konuşuyorum, bazen yavaş. Bazen birden moralim bozuluyo çekip gidiyorum. Bazen kafamı çok takıyorum. Bazen çok kıskanıyorum. Hepsiyle başa çıkabilir mi ki?
O da çok aptal gülümsüyo bazen. Bazen gözlerini kaçırıyo, bazen dikiyo üzerime. Seviyorum. Öyle her hareketini seviyorum. Tüm salaklıklarını seviyorum. Öyle yani.
Bazen bazı grupları uzun süre dinlemeyince onlara ihanet etmişim gibi hissediyorum. Uzun zamandır konsere monsere gitmiyorum. Işılların okulunda Teoman konseri varmış, ona gidicem sanırım. İstersem gideriz heralde. Pek sevmem teoman meoman ama, konser olsun. Gerçi teomanı da sırf herkes seviyo diye sevmiyorum. Gerçi bazen çok mal olabiliyo. Ne gerek vardı müziği bırakıyorum triplerine girip sonra da utanmadan yüzsüz yüzsüz müziğe geri dönmeye. Müziği bıraktıysan, intihar edecektin arkadaş! İşin raconunu bilmiyosan, hiç kalkışma.
Yazının başlarında akan edebilikten buraya nasıl geldiğimize bakın. Rezalet. Zaten dudağımızı yalarken seksi de olamıyoz anasını satıyım. Zaten seksi olma çabasıyla dudak yaladığım da yok. Ben gelende dudak kremimin o muhteşem tadını almak için emiyorum bildiğin dudaklarımı.
Ben olsam bu yazıyı okuduktan sonra bana aşık olurdum bilemiyorum. Acaba hiç daha önce gerçekten çok sevdi mi? Acaba.
Neyden bahsedeceğimi unutunca her şey karışıyo işte. Yazının başında yazarın diliyle başlamıştım, şimdi kendi köpek dilime geri döndüm.
Annem eve geldi kulaklığımı takmak zorunda kaldım. Yazının başlarında aşktan bahsediyodum ama ezgiyle dedikoduya girişince unuttum biraz.
Demin de ağladım accuk, neden nerden bileyim, dedim ya ağlamak üzerine yazı bile yazmış kendimi aşmış durumdayım. Şikayetçi değilim bu durumdan.
Yazının başını hatırlasam sonunu gerçekten bağlayabilirdim ama, hatırlamıyorum ya. Sadece yürüyüşüne bile aşık olduğum bir insan var işte. Böyle çok. Hani çok farklı, hiç başıma gelmemişti işte. Aşk buysa güzelmiş.
yazı içinde tek aklımda kalan şey "biraz aşık olduğumu hissettim"
YanıtlaSilyerim seni tatlı yase!
ahahah nasıl yazsam bilemedim ortaya bu çıktı işte :D
Sil